Bekleyin.

En son yemeğimi yememin üzerinden ne kadar zaman geçti bilmiyorum. Ayaklarımda hafif bir uyuşukluk var. On iki saat içerisinde iki paket sigara içtim. Beş tanesi tuvalette kitap okurken, gerisini bilmiyorum. Beş taneden de çok emin değilim şimdi. Ama ikinci paket sigaram bitti. Simsiyah bir odanın ortasında, eski bir sandalyede oturmuş Joe Hisaishi dinliyorum. İstediğim hiç bir şey istediğim gibi gitmiyor. İyi giden her şey de tekrar tekrar karanlığa gömülüyor. Aslında bir kutu hap yutup dışarıdan gelen korna seslerini dinlerken kendini derin bir uykuya çekmek en akılcı yöntem olur şu an uygulanabilecek. Fakat intiharı daha önceleri düşündüm ve intiharı daha önce düşünüp de vazgeçen herkes intihardan bahsedenleri komik bulur. Ben bulmuyorum. Bekliyorum. Bekliyorum. Her şey düzelecek. Bekliyorum. Ben bir şeyler yaptıktan sonra düzelecek şeylerin kıymetsizliğinde yok olan bir ruhun dibine her gün su dökmek istemiyorum. Güneşten kaçırıp, karanlık odalarda susuz bir şekilde yeşersin istiyorum. Ne istiyorum bilmiyorum. Saniyeden saniyeye değişiyorum. Ama bekliyorum. Bekliyorum. Bekliyorum. Utanmıyorum beklemekten, kendimi yeniyorum. Hayatı yeniyorum. Bekliyorum. Kırk derece ateş sayıklaması düşünceler beynimde, müzik susmasın. Sadece onu dinlemeye katlanıyorum. Bir de gelirse o. Gitmiyorum. Gelirse? Gitmemem lazım zaten gidemem. Bekliyorum. Uzansam şimdi yatağa daha da uzun beklesem, Studio Ghibli Music koleksiyonlarından birini açar. Dışarıda akıp giden uzayı, boşluğu düşünürüm. Düşürmem aklıma onu. Ben güçlüyüm. Köle olmayacağım. Çıkardım kelepçelerimi her şey kötü ama bekleyeceğim. Ben bekliyorum. Siz de bekleyin. Her şey güzel olacak. Bekleyin.
Müzik devam ediyor. Sanki bir dereyi karşıdan karşıya geçen güzel, ince, saçları örülmüş bir köy kızının taşlarda sektiği gibi notalar sekiyor piyano da. Keman ne kadar güzel fark ettiriyor varlığını, bir soğuk rüzgar ya da kuvvetli bir sabah güneşi gibi. Kız sekmeye devam ediyor. Bekliyorum. Değişmiyor. Değişecektir. Bir insana çok güvenmenin ne olduğunu düşünüyorum. Daha önce yaptım. Tekrar yapar mıyım o hatayı? Yapacağımdır kesinlikle. Güvenmeden olmaz ki. Güvenip güzel elmalar da toplarım ağaçlardan, ya da serin bir çaydan eğilir içerim suyu ama kurtlu elmalardan, pis sulardan korkmamalıyım. Dikkat çekme eğilimindeki şehir gençleri pır pır dönüyor etrafında evin, içlerindeki o istek kadar güçlü egzos sesleri. Keşke farklı yollara yönelseler belki ilgilenecek biri çıkar onlarla ama her akşam aynı arabalarla turluyorlar. Onlarda bekliyorlar. Ama hareket ederek bekliyorlar. Ben daha çok karanlık da yatıp bekliyorum. Müzik devam ediyor. On sekizlik bir uzakdoğulu kız ince parmaklarıyla arp çalıyor. Müzik germek istiyor sonrasında ben rahatım. Belki tuvalete gitmeliyim. Birazcık kitap okur biraz daha beklerim. Doğru birazcık da orada beklemeliyim.
Muhteşem betimlemelerle dolu kitaplar, muhteşem gözlemler birazcık içine girmeliyim. O zaman beklediğimin farkında da olmam herhalde. Evet yapabiliyorum. Yaşından erken yaşlanan bir genç beklediğini kendine unutturarak bekleyebilir. Bazen öyle güzel beklersiniz ki karşınızdaki de siz de beklediğinizi unutursunuz. Beklediğinizi unutturmak da bir sıfır öne geçirir sizi. Çünkü ardından gelecek girişimler daha keskin ödünler taşır. İçinizi bütünüyle açtığınız biri sizi öyle bir kullanır ki siz bunun farkında değilken bir masal yaşarsınız. Masalın sonu da kötü biter. Açmayın içinizi bekleyin. Bekledikçe kıymetlenecek bir taşsınız. Onlar deneye deneye yanılacaklar ve sizin denemekten bıkmış asil ruhunuza aşık olacaklar. Geldiklerinde de bomboş terk edilmiş bir ev bulacaklar. Kim bilir? Vaktinden geç dönenleri affetmeyin. Çünkü size gelmeden çok yere uğramışlardır. Bekleyenlerin kaderi sayılır son tercih olmak. Erken gelenlere sarılıp uyumalı insan. Vaktinden önce gelenlerle sevişmeli. Vaktinden önce gelenler sevilmeli.

0 yorum:

Yorum Gönder

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Multimedia Updates

Teşekkürler

Bizi takip edin.