Top Sekiz

İstanbul'un bir yakasında büyüyüp diğer tarafında yaşamaya devam etmek bile zor iştir. Bir büyüğümüz Maltepe'nin Beşçeşmeler meydanında güzel bir mekanda otururken bana şöyle demişti: "Dinle evlat. Eğer birisi başka bir memlekete yerleşiyorsa ne tam oralı olabilir ne de döndüğünde eskisi gibi memleketli." Gurbete gidenin memleketi yoktur artık. O sürekli gurbettedir. Yersiz, vatansız olup çıkmıştır. Bazı yerler vardır fırtınalar çıksa dahi yerinden oynatamayacak kadar sağlamdır. Fakat siz geri döndüğünüzde artık eskisi gibi değildir. Gurbet sizi geçmişiyle bağlantınızın olmadığı bir yere gitme durumunuzdur. Döndüğünüzde ise memleketiniz zaten sizden bağımsız gelişen bir zamanda değişmiştir. Zamanın insana oyunu bu. Persepolis'de Merjane İran'a döndüğünde ne yaşamıştı? Anlamsızdır.

İstanbul'da yaşamanın en farklı yanlarından birisi ise hızlı değişime ayak uydurabilme zorunluluğudur. Herhangi bir taşı bir yere bıraksanız ertesi gün birinin ayağına çarpıp kanalizasyona yuvarlanmıştır. Kendi çevresel koşullarınızın dışında kendi içinizde yaşadığınız bir yer de vardır. Ama bu yerde sizin maddi koşullarınız değil manevi değerleriniz çatışır. Merhametiniz ve sevginizle birleşen bir koşulun size neler hissettirebileceği deneyimi önemlidir ya da öfkeniz sevginize yenik düşüp sizi pişman edebilir. İnsanın içinde çalan binbir enstrümanlı bu filarmoni orkestrasının çatışması bir birlikteliği de doğurabilir bir yenilgiyi de.

Aslında büyümek alışmak ve kabullenmek sanki ağaçların dalındaki armutları da olgunlaştırdığı gibi zamanın oyunudur bize. Aslında olgunlaşmak işi ise sadece zamanla ilgili değil yaşanılanlardan çıkarılan derslerle alakalıdır. İnsan bebek doğar. Çocukluk yaşar ve yetişkinleşir. Ama yaş bir sayıdan ibarettir. Olgunluk ise bir deneyim dünyasının sonucunda varılan bir durak. Benim savım insanların asla ve asla büyümemesi gerektiğidir. Yemeğini dökmeli, bezine pisletmeli insan demiyorum ama heyecan konusunda kendini terbiye etmemeli. Sürekli bir şeyleri değiştirebileceğine inanan insanlar çoşkusunu asla ve asla kaybetmemeli. Bu kaybedildiğinde bir sohbahar yaprağı misali maddi koşularının bir yerden bir yere sürüklediği nesneler oluverip çıkıyoruz. Kendi iç dinamiklerini daha şimdiden toprağın altına gömen insanlar gittikçe iradesizleşiyor ve şu maddi koşulların sürekliliğini sağlamak dışında pek bir işe yaramıyor. Top sekiz gibi sona kalıp deliğine girmeyi bekliyor.

0 yorum:

Yorum Gönder

Ad

E-posta *

Mesaj *

Blogger tarafından desteklenmektedir.

Multimedia Updates

Teşekkürler

Bizi takip edin.